Kalp Damar Cerrahi Profesörü Dr. Ömer Işık, “kalp krizi” ile ilgili merak edilenleri, kalp krizini genç yaşta tecrübe edenlerin nasıl etkilendiğini ve mesleki tecrübelerini Doctors BPM Dergisi okurları için cevapladı.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2018 yılında paylaştığı verilere göre Türkiye’de yaklaşık %40,4 oranla tüm ölüm sebepleri arasında, ilk sırada kalp krizinin yer aldığı bildirildi. Kalp Damar Cerrahi Prof. Dr. Ömer Işık, “kalp krizi” ile ilgili merak edilenleri, kalp krizini genç yaşta tecrübe edenlerin nasıl etkilendiğini ve mesleki tecrübelerini Doctors BPM Dergisi okurları için anlattı.
- Prof. Dr. Ömer Işık Kimdir?
1981 yılında Ankara Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun oldum. 1982 yılında İstanbul Bezm-i Alem Vakıf Gureba Hastanesi’nde İhtisasıma başladım ve ardından 1987 yılında Uzmanlık eğitimimi Kartal Koşuyolu Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tamamladım. Aynı hastanede doçentlik unvanını kazandım. 1997 yılında ise henüz 41 yaşındayken Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nde profesörlük unvanına sahip oldum. 1999 yılından sonra birkaç özel üniversitenin Tıp Fakültesi’nde de bölüm başkanlığı ve dekan yardımcılığı gibi görevleri üstlendim.
- Sizi doktor olmaya yönlendiren güdü neydi? Neden kalp damar cerrahi alanında ilerlediniz?
Aslında benim küçüklükten beri meslek konusunda iki hayalim vardı. Biri kaptan olmak diğeri ise makine mühendisi olmaktı. Hatta bu hayallerim doğrultusunda aldığım bir yol da vardı. Öyle ki ODTÜ’de Makine Mühendisliği eğitimime o yıllarda başlamıştım bile. Lakin sonrasında gerek çevremin gerek ailemin etkisi ile o alanda devam etmeme kararı aldım. Ve Tıp Fakültesi’ne geçerek orada ilerledim.
- O halde soru biraz şekil değiştiriyor olacak. Neden hayallerinizin peşinden gitmediniz ve sonrasında tıp alanı nasıl gerçeğe dönüştü?
Benim babam köy çocuğuydu, öğretmendi. Babam kendi babasını çok küçük yaşlarda, köydeyken doktorsuzluk nedeniyle kaybettiğini söyledi. Ve bir gün ben ODTÜ’de okuyorken yanıma geldi, babasını doktorsuzluk yüzünden kaybettiği için her zaman ilk çocuğunun doktor olmasının hayalini kurduğunu söyleyerek bu hayalini hüsrana uğratmamamı istediğini söyledi. Ardından ben de onu kırmak istemediğim için hayalini, hayalim yaptım. Ardından devamı geldi nihayetinde. Tıp eğitimimin yarısından sonra hastalarla birebir iletişim halinde olunca mesleğimi gerçekten sevmeye başladım ve tüm hızımla ilerledim. Kalp damar cerrahi ise staj döneminde kafamda netleşti diyebilirim. Girdiğim bir ameliyattan sonra o alanda ilerlemeliyim dedim kendime.
- Tıp alanına sonradan yönelen birisi için bir anda kalp damar cerrahisi gibi zor bir alanda ilerleme kararını nasıl verebildiniz?
Tabi öncelikli olarak kişisel eğilimim sebebiyle buna yöneldim. Fakat şöyle bir şey de var, madem bir şey yapacağım, zor olanı yapayım dedim. (Gülüyor.) Özellikle zor bir şeyi başardıktan sonra aldığınız olumlu sonuçlardan yaşadığınız mutluluğun üstüne başka bir şey daha düşünülemez.
- Kalp hastalıklarının Türkiye’de ölüm nedenlerinde ilk sırada yer aldığını göz önünde bulundurursak oldukça riskli bir alanda ilerlediğinizi söylemek mümkün. Bu noktada hastalarınızın ameliyatı öncesi neler hissediyorsunuz?
Bu hisler genellikle iki yönlü oluyor benim için. İlki hasta açısından bakıp hissettiklerim, diğeri ise kendi açımdan, branşım ve profesyonel yaklaşımım açısından hissettiklerim şeklinde oluyor. Kendi açımdan hislerim ben bu işi yaparım, zor da olsa başaracağım şeklindeki düşüncelerle ortaya çıkıyor çoğunlukla. Hasta açısından baktığımda ise ilk önce bu hastaya en az hasarı vermeliyim diyorum. Çünkü cerrahi bütün girişimlerde hastaya illa ki zarar verilir, tıpta önemli olan bu zararı asgariye indirmektir. Bu sebeple hasta açısından hissettiklerim en az zararla maksimum faydayı sağlayabilmek düşüncelerine dönüşüyor. Hastaların bundan sonraki yaşamlarında daha sağlıklı, daha uzun ve daha konforlu yaşamalarını sağlamak adına cerrahi girişimlerime yön veriyorum.
- Genç yaşta profesörlük unvanına sahip oldunuz. Erken yaşta, sağlam adımlarla ilerlediğiniz mesleki kariyerinizin belki de ilk basamağından biri olan ilk ameliyatınızda neler yaşamıştınız?
Beni yetiştiren hocam Prof. Dr. Cevat Yakut’un çok fazla güvenini gördüğüm için uzmanlık eğitimimin henüz 3. yılının sonralarındayken hastaların ameliyatına tek başıma girmeye başlamıştım. Ve ilk ameliyatım romatizmal kalp kapak hastalığının ameliyatı idi ve daralan kalp kapağının genişletilmesi işlemini gerçekleştirdim. O sırada korku ve tedirginlik had safhadaydı. Ama bir taraftan da kendime güvendiğim için ilk ameliyatımı başarıyla tamamlayabildim.
- 2012 yılında Rus doktorların ameliyatını riskli bulduğu Azeri meslektaşınızın hayatına by-pass ameliyatı ile siz ikinci şansı vermiştiniz. Bu tarz riskli görülen ve ameliyatı diğer doktorlar tarafından üstlenilmeyen hastalarla çok sık karşılaşıyor musunuz? Bu tarz vakalarda sizi başarılı kıldığını düşündüğünüz etkenler ve kullandığınız yöntemler nelerdir?
Evet, bu tarz bana yönlendirilen hastalar ile meslek hayatımda sıkça karşılaştım ve karşılaşıyorum da. Bunun en önemli sebebini ben, yetişmiş olduğum kurumdaki hocalarıma ve yetiştiğim kuruma bağlıyorum. Öyle ki İstanbul’da hatta Türkiye’de en riskli hastaların yönlendirildiği kurumun bünyesinde olmam, orada ilkleri yaşamam nedeniyle çok fazla risk taşıyan hastanın bana yönlendirildiğini düşünüyorum. Orada yetişen her meslektaşım ve ben riskli hastaları tedavi etme konusunda hem tecrübeli hem de istekliyizdir. Tabi ki bu hastaları çok daha bilimsel ve uptodate dediğimiz teknolojinin en son imkânlarını kullanarak tedavi ediyorum. Öyle ki bu yüksek risk taşıyan hastaların cerrahi girişimlerini dünya standartlarında uyguluyorum diyebilirim.
- Peki, sizin için “riskli” kelimesi ne anlam ifade ediyor?
Her türlü girişimin, her türlü hastalığın ve ameliyatın barındırdığı bir risk faktörü vardır. Bugün kalp krizi geçirmemiş, ek hastalığı çok fazla etkili olmayan, yaşı çok ileri olmayan, damar yapısı nispeten kabul edilebilir bir derecede yaygın ve ince olmayan hastalarda bir koroner by-pass ameliyatının riski binde 3’ten fazla değildir. Ama bir takım faktörler nedeniyle kalp yıpranmışsa, damar yapısı kötüyse, ek hastalıkları ciddi oranda ve yaşı ileriyse o zaman bu risk adım adım artar. Yüzde 7 – 8’in üzerinde bir risk skalası verildiği zaman bu hastayı riskli kabul ederim.
- Yurtdışından size başvuran kalp hastalarında en çok öne çıkan rahatsızlık nedir? Buna göre size başvuran kalp hastalarının coğrafi dizilimini nasıl yaparsınız?
Özellikle Arap ülkelerinden çocuk hastalar çoğunlukta diyebilirim. Onlarda genellikle gözlemlediğim rahatsızlık ise doğumsal kalp kapak rahatsızlığı oldu. Batı’dan ya da Avrupa’dan gelen hastalarım da ise çoğunlukla koroner arter hastalıklarla karşılaşıyorum. Son 10 yılda ise en çok Azerbaycan, Gürcistan, Cezayir, Libya ve Irak’tan hastaların başvurularında bir artış söz konusu oldu demek de mümkün tabi. Bunun yanı sıra Kosova ve Arnavutluk gibi balkan ülkelerinden de tedavi için gelenler var.
- Türkiye’de de en sık kalp krizine de neden olmasıyla koroner arter rahatsızlığı görülüyor. Buna göre siz, kalp krizi nedeniyle size başvuran hastaların ortak yanlarını nasıl tanımlarsınız?
Her şeyden önce genetik faktör burada çok etkili oluyor. Bunun dışındaki ortak yanlar ise beslenme şekilleri, diyabet hastalığı, sigara kullanımı olarak sıralanabilir.
- Türkiye’de kalp krizi geçirenlerin yaşı 35 ile 65 yaş olarak seyrediyor. Fakat araştırmalara göre, gençlerin kalp krizi geçirdiğinde hayata tutunma şansları daha düşük. Gençken kalbin daha dayanıklı olduğu söylenir o halde genç kalpler neden kalp krizinin üstesinden gelmekte 50 yaş üstüne kıyasla daha çok zorlanıyor?
Normalde vücutta gözle görülmeyen kollateral denilen damarlar mevcut. Bu damarlar hemen hemen vücudun her tarafında bulunurlar ve damarlarda kronik yani yavaş yavaş gelişen tıkanıklıklar olduğunda vücut bir dengeleme yapmak istediği için kollateral damarları devreye sokarak onları çalıştırmaya başlar. Tabi ki bu gözle görülemeyen kollateral damarlar bir sağlıklı normal damar kadar işlevsel olamaz ama bir tıkanıklık durumunda devreye girerek o tıkanıklığın yol açtığı kötü sonucu biraz olsun azaltabilirler. Dediğim gibi yavaş yavaş ilerleyen bir damar tıkanıklığında kollateral damarlar durumu hafifletebiliyor lakin genç hastalarda aniden gelişen bir durum söz konusu olduğu için kollateral damarlar müdahale edemiyor.
- Kalp krizinin ardından gerçekleşebilen “By-pass” ameliyatından sonra hastalara tavsiyeleriniz neler olur?
Tabi ki burada uyku düzeninden, yemek şekline kadar dengeli bir hayat sürmek oldukça önem arz ediyor. Bunun yanında yine dengeli beslenmenin de altını çizmek gerekiyor. Hasta bu ameliyattan sonra kesinlikle hareketsiz kalmamalı ve kilo almamalı hatta fazla kiloya sahipse de bunu vermeli. Ameliyat sonrası doktorunun verdiği ilaçlarını düzenli kullanmalı. Tabi bir de sigara kullanımı mevcutsa hasta bundan mümkün mertebe kaçınmalıdır.
Röportaj: Melike ÇALKAP